26 Eylül 2014 Cuma

Eğin Gezisi

By With Hiç yorum yok:
Kemaliyenin eski adı Eğin, İstikamet Eğin, Tama Köyü yani Dolunay, mevsim sonbahar olsa da özellikle taş evler ve köylerin mimarileri çok güzle, Fıratın kolu çekilmiş, don yüzünden meyve olmamış vs vs, ama tekrar gidilir mi gidilir, özellikle o taş köy everi görülmeli korunmalı zaten 2500 nüfuslu eğinde koruma alanı olmuş. Gidin, gezin, gelin. Bazı fotoğraflar aşağıda
Recep Yazıcıoğlu Köprüsü


Tama ya da Dolunay Köyünde eski aletler

Gitmesek de Görmesek de şiirini yazan şarini köyü

Ve Camisi

Eğin Merkez

Karanlık Kanyon girişi, o kadar yüksek ki dağlar kanyona güneş düşmezmiş

Fantastik Tüneller

Fantastik Görüntüler

Karanlık Kanyon

Dev kayalar

24 Eylül 2014 Çarşamba

Sabah'tan Öğlene Sivas

By With Hiç yorum yok:
5 günlük tatil için Kemaliye'de arkadaşın köye gitmeye karar verdik ama önce arkadaşın 5 günlük seferberlik askerliğini bitirmesi gerekiyordu. o yüzden yola sivastan başladık. Arkadaş teskeresini alana kadar da yarım günlük bir Sivas gezisi yaptım. Köfte yiyemedim belki bazı yerleri de görmedim ama olduğu kadar sabahtan öğlene Sivas gezisi adım adım aşağıdaki gibi geçti. Sivas'a haftasonu için veya birkaç günlüğüne gezmeye gayet gidilebileceğine karar verdim. Buyrun burdan yakın:
Sabah 6'da uçağa binerek 7'de Sivas'a ulaşılır. Havaşa 5 TL vererek şehir merkezi'ne gidilir. Belediye'den döndükten kısa bir süre sonra Yimpaş dedikleri yerde inilir.

Adamlar kahvaltıda kelle tandır yiyorlar! Özellikle haftasonları en geç 9'da bitiyormuş. Otobüs şoförü kalmamış olabileceğini söylese de 8.30 civarında gittiğimde Akın Kellecisi açıktı. Kekik ve kırmızı biber atarak elle girişiyorsunuz kelleye. İsterseniz ayıklanmış olarak da veriyorlarmış sonradan fark ettim. Ben hepsini elle yedim :) Bir de kızarmış mı yumuşak mı diye soruyorlar tercih sizin, farkını bilmiyorum.

 Meşhur Kelleci Akın Kellecisi :)
Kelle Fırını

 Hızlıca 550 yıllık Meydan Camiine giriyoruz, güzel bir cami.
Bu camide diğer camilerde görmediğim bir şekilde küçük çerçevelerde etkileyici ayetler ve mealleri var.

Ordan hızlıca daha yeni olan ama gayet heybetli 1980 yapımı Paşa Camiine giriyoruz.
Vakıf Han bir nevi İstanbul'daki Mısır Çarşısı

Ve eğri minaresiyle Sivas Ulu Cami, yeterince açılı fotoğraf çekilirse neden pitza kulesi gibi olmasın.

Ulu Cami Avlu çıkışı

Ulu Camilerin mimarisinde kesinlikle bir şeyler var. Bunu da oldukça beğendim, sayılı sütunlar ayrı bir hava vermiş. 
Arabalara Dikkat! Çeşitli işkencelere maruz kalabilir!
Hızlıca Gök Medreseye gidiyoruz ama tadilatta olduğu için giremiyoruz. Burada Gök Bilimleri öğretilirmiş Çifte Minareli Medreseyle oldukça benzer bir görünümü var.

Gök Medrese mermer ile yapılmış Çifte Minareli Medrese taştan.

Yolda bir konak görüp kaleye doğru devam ediyoruz.



Çok tatlı bir nakliye firması.

Realist bir sivas gencinin duyguları.

Kale ama kale namına hiçbir şey yok, şehir manzaralı güzel bir park burda bir çay molası verilir.

Kale olduğu belli olsun diye yapılan yepisyeni yapı da çok olmamış ama bir şey diyemiyorsun işte.

Burada çimenleri olduğu gibi yutuyoruz.
 Kaleden iniş oluyor ve meydana doğru yürüyoruz, meydanda Medreseler, Hükümet Konağı, Kongre Müzesi var,gerçek bir şehir merkezi. Vakti zamanında pozitif ilimlerin okutulduğu Çifte Minareli Medrese avlusunda cafe ile dikilyor.
 Vakti zamanında Akıl hastanesi olduğu söylenen Şifaiye Medresesinde hediyelikçiler ve üniversiteliler için bir cafe oluvermiş

Dışardan çifte Minareli Medrese



Medrese halini en fazla koruyan Buruciye Medresesi, içinde atöleler, dükkanlar ve bir türbe var. Az şekerli dediğim Türk kahvesini nasıl şekerli getirdiler onu anlamadım.

Kurtuluş Savaşı Müzesi tadilatta olduğu için giremedim, bir dahaki sefere artık.

Kemaliye için yola çıktıktan sonra Hafik Gölü'nde mola verip çay ve balık denedik. Demlik hemen soğudu, zıpladığını gördüğüm sazanlar da kuraklık nedeniyle pek misina menzilinde değildi.

Bu Türkiye Çöl Olmasın manzarası belirgin bir şekilde tüm bölgede hissediliyor maalesef. Bu yıl fena bir yıl olmuş.

En son Tödürge Gölünde kısa bir mola verip Kemaliye'ye devam ediyoruz. Bu göl ve Hafik Gölü bariz farklı özellikte ama teknik bilgim yok maalesef:)

Burdan Kemaliye'ye devam ettik, o da en kısa sürede blogda yerini alır umarım:)

İyi gezmeler!

15 Eylül 2014 Pazartesi

Makedonya: Ohri

By With Hiç yorum yok:

Geçen sene tam bu sıralar Makedonya'daydım, yazmak bugüne kısmetmiş :)Makedonya'ya gitme kararını hiç hesapta yokken verdim. Tatil yapmayı ve başımı dinlemeyi istiyordum ve Asos'u gözüme kestirmiştim fakat Konaklama ve yemek masrafından dolayı Makedonya'nın daha ucuza gelebileceğini düşündüm ve vizesiz olmasının da etkisiyle uçak biletini aldım. 5 günlük tatilde 3 gece Ohri, 1 Gece de Üsküpte kalmaya karar verdim. Şimdi Ohri:

Türkiye'den Ohri'ye uçak olmadığı için önce Üsküp'e ordan da otobüsle Ohri'ye gitmek gerekiyor. Havaalanından belediye otobüsü gibi bir otobüsle terminale kadar gidebilirsiniz. Terminal'den de direkt Ohri bileti alabilirsiniz. Çok fazla beklemeden yaklaşık yarım saat içinde Ohri otobüsüne bindim. Üsküp'ten Ohriye yol yaklaşık 3 saat sürüyor ve yeşile yeşil diyorsunuz, vakti zamanında Tito'nun her yeri ağaçlandırma çalışması gerçekten işe yaramış. Gidilesi, görülesi. Ohri, Makedonya Arnavutluk sınırında bulunan Ohri Gölü kıyısında kurulan güzel bir şehir. Deniz gibi göl Ohri, yazın tatile geleni de oldukça fazla oluyormuş. Ege kasabası diye tarif ettikleri şehirlerden, hristiyanların yanı sıra müslüman Türk ve arnavutlar da var şehirde.
Ohri'ye gitmeden hostelimi hostelworld'den ayarlamıştım. En fazla yorumlunun otomatik birinci çıkacağını düşünerek daha sonra gelen hostellerden Robinson Sunset House'u seçtim iyi ki seçmişim. Hostel, Ohrinin biraz dışında Lagadin'de taksiyle 10 lira civarında tutuyor. Gölün hemen yukarısında ağaçların arasında bir aile işletmesi ve hem temiz hem sahipleri oldukça güler yüzlü. Kesinlikle tavsiye ederim. Almanya'da Der Spiegel'de de yer almış hostelde dergi haberinden dolayı direkt burayı seçenler de vardı.



Balık da tutmaya çalıştım ama olmadı :)




Kiliselerin çokluğundan dolayı Balkanların Kudüsü denilirmiş Ohri'ye, 365 tane kilise varmış ve her güne bir kilisemiz var diye espri yaparlarmış. Kiliseler hala var ve oldukça güzel yapılar ama o eski dindarlık devam ediyor mu o konuda çok bir fikrim yok. Merkezde yürüyerek bir çok kiliseye gidebilirsiniz.


Ayasofya
Her kilise bir azizin adına yapılır ve girişinde o azizin resmi olurmuş. İstanbul'da, Ohri'de ve Ukrayna'da yer alan Ayasofya Kiliseleri aynı aziz adına yapılmış. Ayasofya, Osmanlı zamanında camiye dönüştürülmüş ve daha sonra tekrar kilise yapılmış. Cami olduğu döneme ait yalnızca küçücük bir çini parçası kalmışç Kilitli kısmı gezmek istediğimde Türk olduğumu öğrene görevli kız, Türklerin genelde sadece küçük çiniye bakıp "Atalarımız buralara gelmiş, cami yapmışlar" dedikten sonra gittiklerini söyleyip benim merakımın onu şaşırttığını söyledi. Fotoğraf http://www.off-the-path.com
Ayasofya'dan sonra yukarıya doğru devam ederek  Antik tiyatroya ulaşıyoruz. Sanırım yazın konserler vs veriliyordur ve eminim izlemesi muazzam eğlenceli oluyordur çünkü Antik tiyatronun tribünleri direkt göle bakıyor ve manzara seyri için yanınızda kitap varsa kitap okumak için çok güzel bir yer.

Antik Tiyatrodan çıktıktan sonra çeşitli kiliselerden toplanan ikonların sergilendiği Ohrid İkonları müzesine göz attım.
Ohri Kalesine çıkıp sana dün bir tepeden baktım aziz Ohri demek ve göle uzun uzun bakmak isterseniz kiliseleri gezdikten sonra Kale'ye de çıkın! 
Plaosnik görüntüsü çok güzel ama içi çok küçük bir kilise, dışardan baksanız da olur.

St jovan kilisesinin konumu bizim ortaköy camii gibi, küçük bir kilise. açtırmak için görevliyi bulmak gerekti.


Kiliseler bittiğine göre dönüşte Ohri'de yaşayan Türk nüfusun kahvesine oturup en az üç çay içebilir, tost yiyebilirsiniz.


Çarşıyı gezerken Papirüs müzesini görürsünüz mutlaka, eski teknikle kağıt imalatını görebilir siparişle özel baskılar yaptırabilirsiniz. Sanırım Türkler çok gittiği için hazır Atatürk resimli baskılar vardı burada.
Ohride Türkler:
Çok fazla Türk kalmamış ama yine de yukarda da görüldüğü gibi %5 civarında bir Türk nüfus var, camiler var ve çarşıda Türkçe konuşarak da anlaşabileceğiniz dükkanlar var zaten merkezde Türk çarşısı olarak adlandırılan bir yer de. Hem Türklerden hem Osmanlı izlerinden Ohri de biraz Türkiye esintisi de hissediyorsunuz.

Bu Hacı Durgut Camiinin minaresi, rivayet oymuş ki bu bir haç şekliymiş ve yapılan birkaç minare yıkılınca ustasının rüyasına giren derviş minareye haç koyarsa yıkılmayacağını söylemiş ve gerçekten de yıkılmamış işte. 

Yemek:
Yemek konusuna gelince kahvaltıları ve iki akşam yemeğini pansiyonda yediğim için mekan önerim olmayacak, bir kez pizzacıda bir kez Türk lokantasında yedim. Baya çok pizzacı var, Türk çarşısı olarak denilen bölgede de birkaç yer var. Fiyatlar genel olarak uygundu. Robinsonda değilde merkezde kalsaydım daha fazla önerim olabilirdi sanırım.

Yapamadıklarım:
Evereste tırmanan ilk Makedonyalı kadın olan İlina Arsova pansiyona komşu bir pansiyon işletiyor ve trekking ve Sveti Naum Manastırı ziyareti programı yaptık ama yağmurdan dolayı yapamadık. Giderseniz hem ilinayı arayıp bulabilir hem de trekking programlarına katılabilirsiniz.

4 gecenin sonunda gayet memnun bir şekilde Üsküp'e doğru hareket ettim, onun yazısını da umarım kısa sürede yazarım.Size iyi gezmeler:)

Popüler